Özel günler belli bir anlam, önem ve amacı haiz günlerdir. Çoğunun belli bir tarihi, geçmişte olmuş, kaynağının ve kökeninin dayandığı bir olay ve günümüzde kutlanmasının da bir amacı vardır. Çok yerde geçer, basit bir araştırmayla da kolayca bulunabilir. Kadınlar günü, fabrika işçisi kadınların hakları uğruna mücadele verirken yanarak can vermesi sonucu Dünya “Emekçi” Kadınlar Günü olarak tarihe kazınma fırsatı buldu. Bunu siyasi görüşe bağlamamak gerek. Hak uğruna mücadele edilir. Edilmelidir. Ancak herkes bu cesareti gösteremez. Tarihte bir noktada birkaç kadın sinip yılmak yerine, bu cesareti gösterdiği için böyle bir günü “kutluyoruz”.
Özünde, sözcüğün anlamından ötürü, Kadınlar Günü’nün “kutlanacak” bir gün olduğunu düşünmüyorum. Kadınlar Günü’nden kutlamak diye bahsettiğimizde, o fabrika işçisi kadınların, hakkını savunurken yanmasını kutlamış oluyoruz. Sanırım bu günden “anmak” diye bahsetmek daha doğru olurdu. Peki, niye o gün can veren kadınları anmıyoruz da Kadınlar Günü’nü “kutluyoruz”? Çok basit; çünkü günün üzücülüğüne vurgu yaparsanız kimse kimseye hediye almaz. O güne özel indirim kampanyası yaparsanız sizi ayıplarlar. Siz de o günü diğer alelade günler gibi geçirmek zorunda kalırsınız.
Bu durumda da, gün kirliliği yaşadığımız bu zamanda Kadınlar Günü’nde yanarak can veren kadınları anmak yerine bu güne “Lelelöy yaşasın iyi ki kadınız!” gibi bir anlam yüklemek ve sürekli bunu vurgulamak size birçok fırsat sunar. Tabii ki kâr amacı güden bir markaysanız.
Öncelikli olarak, bu sayede kampanyalar yapabilirsiniz ve kimse sizi ayıplamaz. Hatta güya kadını yüceltirken ketıl, elektrik süpürgesi, makyaj malzemesi bulaşık makinesi, gibi ürünlerde indirim yapabilir ve bunu bas bas bağırabilirsiniz. Bu sırada da çoğu insan sizin kadınları ev işi yapan, çocuk üretip büyüten ikinci sınıf cinsiyet olarak gördüğünüzü, aklınızın dibini nasıl belli ettiğinizi irdelemez.
Üstelik bu sayede güya toplumsal konular hakkında duyarlı ve bilinçli bir marka olduğunuz izlenimini de yaratabilirsiniz. Nasıl mı? Elbette ki sosyal medya sayesinde. Sosyal medyada reklam verilebildiğini herkes bilir. Ancak şöyle bir şey var ki sosyal medyada verdiğiniz ürün reklamları vs. hiçbir işe yaramaz. İşten çıkıp eve gelmiş ve kafa dağıtmak için sosyal medya hesabını incelemeye dalmışken kimse sizin bankanızdaki faiz oranlarını, çamaşır makinenizin özelliklerini ya da sattığınız aracın ne kadar lüks olduğunu umursamaz. Hatta özel alanlarına zorla girdiğiniz için size öfkelenirler. Oysaki onların hassas olduğu konularda, sanki kâr amacı gütmüyormuş gibi paylaşımlar yaparsanız, takdir toplarsınız, “viral” olursunuz. Oldukça ilginç olan ve ciddi olarak araştırılmayı hak eden bu olguyla ilgili sanırım “Artık Seks Değil Aktivizm Satıyor ve Markalar da Bunu Biliyor!” başlıklı bir makale okumuştum. Doğru; artık aktivizm satıyor.
İncelerseniz; belli bir geçmişe ve belli seviyelerin üzerinde bütçelere sahip tüm markaların feminist, çağdaş, eşitlikçi, ırkçılık karşıtı, demokrat, bireysel bağımsızlık savunucusu, çocuk hakları savunucusu olduğunu görürsünüz. Bu hesapların bazılarında uzun süre gezen biri, bu markaların kâr amacı gütmeyen yardım kuruluşları olduğunu bile düşünmeye başlayabilir. Keşke bu markaların pazarlama stratejileri toplantılarına, bütçe ve satış toplantılarına ya da değerlendirme toplantılarına girebilseydik. O zaman işin gerçek yüzünü, bu insanların tüketiciden, yani hepimizden, güdülmeye gönüllü koyun sürüleri gibi bahsettiğini ve bizi öyle algıladıklarını daha kolay görürdük.
Kadın erkek eşitsizliğinin her toplumda belli oranlarda olduğu muhakkak. Tabii her durumda olduğu gibi, herkesin derdi kendine büyük. Bazı toplumlarda kadınlar eğitim gibi en temel hak ve olanaklardan bile mahrum edilirken, bazı toplumlarda tüm temel haklara en üst seviyede sahip olan kadınlar, kadın politikacı ya da itfaiyeci sayısının az olmasını topa tutuyor. Bir durumu diğerinden üstün tutuyor ya da birini haklı diğerini haksız buluyor değilim. Dediğim gibi, herkesin derdi kendine büyük ve herkes kendi mücadelesini verir. Ancak herkesin kör baktığı durum, emekçi kadınlara ait olan bu günün, kadınlar günü olarak kutlanıyor olmasının son derece aşağılayıcı bir durum olduğudur. Sadece kadınlar için değil… insan ırkının tamamı için.
Günler, özel durumları ve belirli özellikleri olan grupları şereflendirmek için kutlanır. Yani tüm kadınlar içinde, annelik sıfatını taşıyanları, anneliğe bir kutsiyet atfettiğinizden ötürü kutlayabilirsiniz. Tüm meslek grupları içinde öğretmenleri, öğretmenliğe bir kutsiyet atfettiğinizden ötürü kutlayabilirsiniz. Tüm çalışan kadınlar içinde, çalışma şartlarının eşit olması uğruna mücadele verirken ölen kadınları, şereflendirebilirsiniz. Ancak yıllar önce sosyoloji hocamın söylediği “Ezilen kesimlerin günü olur. Neden İşçi Bayramı var da patron bayramı yok? Neden Kadınlar Günü var da erkekler günü yok?” ifadesini de dikkate alırsak tüm bir cinsin gününün olması, insanlık adına utançtan başka bir şey değildir. Neden mi? Çünkü iki cinsin de, yani tüm insanlığın, kadının ikinci sınıf cins olduğunu kabul ve beyanıdır da ondan.
Kadınlar ve erkekler arasında eşitsizlik olduğu muhakkak. Bu eşitsizliğin giderilmesi gerektiği de muhakkak. Ancak bu eşitlik erkekler tarafından kadınlara lütfedilmeyecek. Etrafındaki kadınlara yaranmak için feminist görünüp, sokaktaki kadını mal gibi gören adamların lakırtılarıyla kazanılmayacak. Hak verilmez alınır! Çünkü hak, verilirse verenin işine gelmediği noktada geri de alınabilir. Fakat kazanılmış hak kalıcıdır. Eğer günün birinde kadın ve erkek tamamen eşit olacaksa bu, kadınlar haklarını söke söke aldığı için olacaktır. Kadınlar, Kadınlar Günü’nde indirimli makyaj malzemesi kovalamak yerine hakkını savunurken yanmayı göze aldığı için olacaktır. Erkek ya da kadın, haklarını yiyenlere karşı dik durmayı başardığı için olacaktır. İşte o gün de tek amacı hep ve daha fazla para kazanmak olan markalar, çalışma hakları uğruna yanarak ölen kadınların öldüğü günü istismar etme fırsatı bulamayacaktır.