koşu ve insan evrimi

Koşu ve İnsan Evrimi Arasındaki İlişki

Koşu, dünyanın en erişilebilir, en kolay ve yaygın sporudur. Eğer ekipmanlı koşmak isteniyorsa tek gereken uygun kıyafetler ve bir çift ayakkabıdır. İnsanoğlu dünyaya yayılmaya başladığı ilk andan itibaren koşu sayesinde avlanabilmiş, kaçabilmiş ve hatta yolculuk edebilmiştir.

Koşu Türleri

Koşma; sprint (depar), jogging ve uzun mesafe koşusu olarak ayrılabilir.

Sprint (Depar)

Depar ya da sprint koşuları koşucunun başarabildiği en yüksek hızda koşarak belirlenen mesafeyi en kısa zamanda koşması esasına dayanır. Ana etken hızdır. 60 metre, 100 metre, 200 metre ve 400 metre gibi türleri vardır. Bunlar arasında koşucuyu en zorlayan 400 metredir.

Koşucunun hızı, genel kas gücüne, adrenalin salgısına, anaerobik soluma kapasitesine, adım savurma hızına, hızlı seyiren kas kütlesi miktarına, bacak uzunluğuna ve leğen kemiğinin genişliğine bağlıdır.

Jogging

Jogging, daha çok keyif, egzersiz yapmak, sosyal etkinlik, sağlıklı yaşam, kondüsyon arttırma, kalp damar sistemini güçlendirme ve akciğerleri güçlendirip soluma kapasitesini arttırma gibi amaçlara hizmet eden bir koşu türüdür. Diğer kou türlerine göre tanımı biraz daha muğlak ve görecelidir; ancak 10 km hızın altındaki koşular genelde jogging olarak kabul edilir.

Başka sporları yapan atlet ve sporcular tarafından da sıkça kullanılan bir yöntemdir. Dayanıklılığı arttırdığı gibi sporcuyu aşırı zorlamaması nedeniyle sıkça tercih edilir.

Uzun Mesafe Koşusu

En temel tanımıyla; 3 km’den daha uzun mesafeli koşular “uzun mesafe koşusu” olarak kabul edilir. Uzun mesafe koşusu, dayanıklılık koşusu, maraton, ultra maraton gibi adlandırma ve türleri de vardır. Ana etkeni aerobik soluma kapasitesi, dayanıklılık, irade ve kararlılıktır. Bazı türleri oldukça zorlayıcı ve maraton ve daha uzun mesafe olanları vücut açısından oldukça yıkıcıdır. Bu nedenle çok ciddi bir kondisyon, hazırlanma süreci ve beslenme ve egzersiz disiplini gerektirir.

Koşan İnsan ve Diğer Türler

Doğadaki diğer canlılarla, özellikle dört ayaklılarla kıyaslandığında ve koşu söz konusuysa insanın pek avantajlı olmadığı düşünülür. Ancak bu yaygın kanı yanlıştır. İnsan beyni, koşmayı ödüllendirecek biçimde gelişmişken, insan bedeni de süreğen koşuya uyum sağlayacak biçimde gelişmiştir.

İnsanlık tarihinde kaydedilmiş en hızlı koşan insan Usain Bolt’tur. Usain Bolt, 41.38 km hızla koşarak 100 metreyi 8.70 saniyede kat etmeyi başarmıştır. Ancak ortalama bir insanın bu hızlara ulaşamayacağı; hatta dünyanın en hızlı koşan insanı unvanına sahip Usain Bolt’un da bu hızı belirli mesafelerden fazla koruyamayacağı açık olsa da insanın koşu konusunda bariz avantajları vardır.

İnsanın bacak kasları ayak tarak kemikleri ve tendonları; hatta ayak kemeri dahi koşmayı destekleyecek biçimde gelişmiştir. Eğer doğru tarzda koşulursa tüm bu yapılar koşma hızını arttıracak ve enerji tasarrufu sağlayacak biçimde çalışır. Doğru koşu tarzıysa zemine önce topukların değil tabanın tamamının ya da en ideali; ayak parmaklarının ayakla birleştiği eklemler olan ayak yumrusunun yere temas etmesidir. Yani yaygın tabirle; burun basmaktır.

Bu şekilde koşulduğunda ayak yumrusu ve tarak kemikleri temas anındaki ilk darbeyi emer, böylece eklemler daha az darbe alır, daha az zorlanır ve daha az yorulur. Ardından tarak kemikleri, ayak kemerindeki tendon ve ligamentler gerilir ve son olarak da aşil tendonu gerilir. Tüm bu gerilim sayesinde bu yapılar üzerinde potansiyel enerji birikir. Diğer ayak öne atılıp vücut ağırlığı öne yığıldığındaysa bu gerilim boşalır ve bu şekilde her adımda enerjiden tasarruf sağlanırken hızda da artış olur.

Başta belirtildiği gibi; ortalama bir insan ortalama bir dört ayaklıyla kıysalandığında hız bakımında oldukça geridedir. Ancak insanın koşmadaki becerisi çok yüksek hızlara ulaşmasında değildir. İnsan terleme becerisine sahip nadir canlılardan biridir. Günümüzde ter, kokuya, rahatsızlığa neden olan istenmeyen bir şey gibi algılanmaktadır. Ancak atalarımız avlanarak yemek bulabildiği ya da tehlikelerden koşarak uzaklaşmak zorunda olduğu zamanlarda terleyebilmek kritik önem taşıyordu. Çünkü insan terlemeyi vücut ısısını düzenlemek için kullanır. Atlar ve köpekler gibi oldukça hızlı koşabilen dört ayaklılarda da terleme görülse de insan, terlemeyi aktif şekilde ve etkinlik sürerken vücut sıcaklığını düzenlemek için kullanabilen bir iki canlıdan biridir. Diğer çoğu canlının vücut ısısını düşürmek için koşmaya ara verip, hızlı şekilde solumaları gerekir.

Bunun dışında insan, iki ayak üzerinde yürümesine rağmen uzun mesafe koşabilen ve sürek avı yapabilen tek canlıdır. Süreğen koşu, uzun mesafe koşusu veya sürek avı becerisi insanın, kendinden çok daha hızlı koşabilen havyanları avlayabilmesini ya da tehlikeli olanlardan kaçabilmesini sağlamıştır. Sürek avı becerisinin insanoğlunda 2 milyon yıldan uzun süredir var olan bir beceri olduğu düşünülmektedir.

Koşma ve yürüme üzerinde birçok araştırma yapılmasına ramen bu iki eylemin birbirinden farkını irdeleyen az araştırma vardır. Çoğumuz koşmanın, yalnızca yürümenin daha hızlı bir şekli olduğunu düşünürüz; ancak durum böyle değildir. Vücudumuzda bulunan bazı yapıların yürürken işlememesi ve yalnızca koşarken devreye girmesi koşmanın insanın doğal bir yeteneği değil, zamanla geliştirdiği bir beceri olduğunu göstermektedir. Koşma ve yürümenin biyomekaniği dahi farklıdır. Öncelikle; kat edilen mesafe aynı olsa bile, koşu sırasında yürürken harcananın iki katı kadar enerji harcanır. Yürüme sırasında ters sarkaç hareketi söz konusudur ve her adımda potansiyel ve kintetik enerjinin dönüşümü söz konusur. Ancak koşu; ana hatlarıyla bir yay mekanizmasını işletmek gibidir. Tarak kemikleri, ayak kemeri ve tendonlar birlikte çalışarak bir yay gibi vücudu ileri atmaya yardımcı olur. Bu mekanizma yürürken çalışmadığı gibi, koşma hızı arttıkça da daha etkin ve verimli hâle gelir.

Koşmanın Biyomekaniği ve Fizyolojisi

İnsanın boynunda nuchal ligament adı verilen bir bağ doku vardır. Bu doku koşarken kafayı sabitlemeye yarar. Aynı biçiminde insanoğlunun omuz yapısı da göğüs kemeri, sırt ve omuzlar arasındaki bağları zayılfatacak biçimde gelişmiştir. Bu bağların varlığı tırmanma sırasında büyük avantajlar sağlarken koşu sırasında dezavantaja dönüşmektedir; çünkü bacak savurlmasını nötrlemeye yarayan kolu savurma hareketini kısıtlamaktadır.

İnsanın alt gövde kütle oranı; yani iki bacağın toplam kütlesinin üst gövdeye oranı da fazladır. Bu durum koşu sırasında harcanan enerjiyi azalttığı gibi kolların dengeyi bozma ihtimalini de zayıflatır. Aynı şekilde insan topuk kemiği de aşil tendonunun gerilmesine katkı sağlayarak ortaya çıkan yay etkisini arttıracak biçimde gelişmiştir. İnsanın kalça kemiğine yakın omurları da oldukça dayanıklı ve kütlelidir. Bu durum koşu sırasında vücudu dengeleyemeye yarayacak daha güçlü kasların buralara tutunabilmesine izin verir.

Koşu sırasında vücudu dengelemede adım darbelerini güçlendirmede kullanılan kalça kasları yani gluteus maximus kasları da koşarken kullanılmasına rağmen yürüme sırasında bu kasların büyük kısmı çalışmaz.

Ayrıca insanın ter bezleri de başka hiçbir canlıda olmadığı kadar çok sinirsel bağlantıya sahiptir. Bu kadar yoğun sinirsel bağlantı olması insanın birim yüzeya alanında daha fazla ter salgılayarak daha hızlı soğuyabilmesine olanak verir.

İnsanoğlunun tiroid ve böbreküstü bezleri de (vücut kütlesine oranla) diğer memelilerde olmadığı kadar büyüktür. Bu sayede glukagon, tiroksin, epinefrin (adrenalin), norepinefrin (adrenalinin bir türevi) gibi hormonların daha fazla ve daha hızlı salgılanması mümkündür. Bu yetenekleri sayesinde insanlar vücutlarında depoladıkları glukojen ve yağ asitlerini daha hızlı ve çok miktarlarda enerjiye dönüştürebilir.

Ek olarak insan; gündüz vakti, hatta günün en sıcak saatlerinde süreğen koşuyu veya sürek avını koşarak sürdürebilecek nadir canlılardandır. Bunu da tüm bu enerji tasarrufu ve sıcaklık düzenleyici mekanizmalar sayesinde başarır. Günümüzde veya yakın zamana kadar Afrika’nın Avustralya’nın ya da güney Amerika’nın ilkel yaşam tarzını sürdüren kabile insanları süreğen koşuyu ve sürek avını bir avlanma yöntemi olarak kullanmaktadır.

Tüm bu özellikleri derlenip toplandığında insanoğlu, uzun mesafe koşusu, sürek avı ya da süreğen koşu konusunda en becerikli yaratıklardan biri hâline gelmektedir. Ortalama bir insan bile biraz çaba, düzenli egzersiz ve sağlıklı beslenme sayesinde çoğu dört ayaklı canlının koşamayacağı kadar uzun mesafeleri ve onların koşamayacağı kadar uzun süreler boyunca koşma becerisi geliştirebilir. İnsanoğlu, günümüzde sahip olduğu tüm teknolojileri geliştirip, kendini doğadan koruduğu şehirlerin içinde yaşamaya başlamadan önce, koşma yeteneği sayesinde diğer etoburlarla rekabet edebilir hâle gelmiştir.

Kim bilir, eğer ilk atalarımız; sınırlarını zorlayıp bedenlerinin tüm kısıtlamalarına karşı koymaya çalışıp koşmaya karar vermese; insanlık bugün olduğundan çok farklı bir yerde olacak, ya da belki var olmayacaktı. Koşu, koşma eylemi ve uzun mesafeleri koşabilme becerisinin varlığı bile insan azminin, kararlılığının, insanın kendi kaderini eline alma isteği ve çabasının bir göstergesi gibidir.

3 comments

  1. Düzenli yürüyüş yapan ve ara ara da koşan biri olarak bu yazınızı faydalı buldum. Teşekkürler..

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir